bugün
yenile
    1. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kırık çember 2012 belçika yapımı drama filmi, felix van groeningen tarafından yönetilmiştir. 2013 yılında lux ödülü'ne aday gösterilmiştir. johan heldenbergh ve mieke dobbels'ın tiyatro oyununa dayanan filmin ana karakterleri didier'yi johan heldenbergh, elise'i veerle baetens oynamaktadır. maybelle'i ise nell cattrysse canlandırmaktadır. ikili ilişkiler üzerine yapılmış güzel bir filmdir. ''ilişki bir zıtlık halidir: öncesindeki mutluluk da içinizdedir hüznü yaşarken, bir gün kötü bir şeyler olabileceği de içinizdedir mutluyken – korkak yaşadığımız ve unutmayı neyse ki beceremediğimiz hayattır ilişki.'' filmde bluegrass müziklerinin tadına varırsınız.
    2. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "biliyordum. aslında hep biliyordum. gerçek olmayacak kadar güzel olduğunu... uzun sürmeyeceğini, hayatın böyle olmadığını, cömert davranmadığını. birini sevmemelisin, birine bağlanmamalısın. hayat seni kıskanır, elinden her şeyini alır ve yüzüne güler. sana ihanet eder." . akşamüstü -hayatımda 3. kez- yeniden izlediğimdir. ne zamandır film entrysi girmiyordum, bu entry ile bu hasretimi dağıtmak istiyorum. çünkü hasretler böyledir, karmaşıktır. içinde biraz özlem, biraz matem, biraz yokluk, bir parça istek, bir tutam heves ve dahası vardır. kısacası karışıktır ve ayıklanmalıdır. . t: 2012 yapımı, belçika menşeli, felix van groeningen imzalı dram filmi. en baştan şunu belirtmekte yarar var; zamansal anlatımı karışık bir yapım bu. kronolojik ilerlemiyor, bir geçmişten, bir gelecekten, bir şimdiden ortaya karışık sekanslar sunuyor. kurgusu serseri kısacası. şu; gorsel . ikili ilişkiler üzerine yapılmış en başarılı yapımdır diyebilir miyiz? bence deriz. çünkü aşama aşama bir ilişkinin nelerle baş başa kaldığını çok net bir çıplaklıkla sergiliyor. ele aldığı için ilişki için az bile sergiliyor dersek yeridir hatta. eksik haliyle bile çok iyi. şu gerçeği çok sert bir şamarla yüzümüze vuruyor; bir insan çok güzel bir şey elde ettiğinde, artık kaybedecek çok değerli bir şeyi vardır... birkaç ay önce bu filmi buradan bazı arkadaşlara önermiştim. ama izlemediler tabii dhahsjdkhasdkj (neymiş efendim, animelerini bırakamazmış aris efendi. bababababa...) o günden beri tekrardan izleyesim gelip gelip duruyordu. bugüne kısmetmiş. neden bu filme referans olduğumu bu sefer daha iyi anladım. hem kendi özel hayatıma, hem de filmi spoiler kısımlarına girmeden kabaca bir şeyler karalamak istiyorum. . evvela bu filmi anlamak için değil hissetmek için izlemek gerekiyor. her şeyi mantığınızla anlayamazsınız... bu filme bakarken algınızın lokomotifi kalbiniz olmalı, beyin daha sonra. (futbol izler gibi izleyin kısacası xd) filmin içeriğine gelmeden şu konu aradan çıkmalı; müzikleri muh te şem... çünkü film içerik olarak amerikanvari bir film. modern bir kovboy ve onun hayatına giren marjinal bir kadının hikayesini izliyoruz diyebiliriz. dolayısıyla bluegrass türündeki müzikler filmle müthiş uyumlu duruyor. kulağımıza çalınan bu ahenk resitali için emeği geçenlere minnettarım. (yine de en güzel kovboy şarkısı red kit'in her macerasının sonunda jenerik olarak çalandı bence :d) . filme gelirsek; ikili ilişkilere dair böylesi salt filmleri seviyorum. izlediğimiz bu hayat ve olayların bu dünyada oldukları/olabilecekleri çok olası duruyor çünkü. evet ya diyorsun, bir yerlerde böyle hayatlar da yaşanıyordur illaki. çünkü neden yaşanmasın? yaşanmaması için bir ihtimal yok. ama bu ihtimal aynı zamanda bir o kadar da düşük... çünkü bir araya gelen etmenler öyle özel ki, bu kadar etmenin kısa zaman içinde bu kadar tatlı şekilde bir araya gelip iki insan arasında bir çekim yaratması... o çekim sürecini izleyen bizleri zorluyor bana kalırsa. böylesi şeylerin olabileceği ihtimalini sindirmesi kolay değil. madem böyle şeyler bu kadar kolay, bu kadar mümkün; neden kendi hayatımızda ya da çevremizde bunlara pek denk gelmiyoruz? "öyle aşklar ancak filmlerde olur." diye diye büyütülen çocuklarız sonuçta. emsal olarak before sunrise filmini ele alalım. amk ben de kaç defa şehirlerarası yolculuk yaptım, çoğunda da kitap okudum. ama hiçbirinde o filmdeki gibi bir kadınla tanışıp, ani bir kararla o günü beraber geçirmeye karar vermedik :/ bu filmde de bu var. çoğu insanın hayali bu filmde mevcut. adam müzisyen, kadın dövmeci. adamın evi bir çiftlikte, şehir hayatından uzak. kafa dinliyor genel olarak. sonra sevgili olup beraber yaşamaya başlayor, akabinde de aile oluyorlar. derken bir kız çocukları oluyor. -dahası spoiler olur, detaya girmicem.- nerden bakarsan bak 10/10 olay yani adam için. sayalım; sessiz sakin bir çiftlik. severek yaptığın hobin aynı zamanda mesleğin. sevdiğin işi en yakın arkadaşlarınla beraber yapıyorsun. derken hayatına gayet seksi ve özel bir kadın giriyor, ailen oluyor senin. karın da müzik yapıp sahneye çıkmaya başlıyor seninle beraber. falan filan işte. bir erkek bundan daha kaliteli nasıl bir hayat ister? çok cazip genel hatlarıyla. . psikolojik sekanslarına çok güçlüydü. bilhassa bunu zıt kavramlar üzerinden işlemişler. şunlar arasındaki çatışmalar yoğun ve sarsıcıydı; inanç ve inkar, sağlık ve hastalık, aşk ve nefret, acı ve haz, hayat ve ölüm, geçmiş ve şu an, matem ve huzur, isyan ve sükunet, çaresizlik ve fırsatlar, kadın ve erkek, iyileşme ve kötüleşme... spoiler vermeden anlatı yaptığım için detay vermeden ilerliyorum. bir üstte saydığım tüm çatışmalar gözümde canlandı şu an :d vallahi çok iyi film ya. . filmin en başında kadının adama yanaşıp adeta içine düştüğü bir sahne var... (meraklısı için: 5:45 ile başlayan sahne) kadın adama o kadar güzel, o kadar iyi düşüyor ki oyunculuğuna tav olmamak elde değil. bir kadın bir erkeğe en güzel böyle düşebilir herhalde. akabinde de sevişiyorlar zaten. yarasın hdhjkhasjkdha bir başka sekans; adam son derece amerika hayranı. o kültürü seviyor. hatta kadınla ilk tanıştıklarında amerika'yı övüyor. fırsatlar ülkesi de bilmem ne... filmin yarısından sonra ise amerikan hükümeti adamın damarına basıyor. bizimki de başlıyor amerikadan hükümetinden papanın anasına kadar sövmeye. değer verdiğimiz şeylerin bazen bizi çileden çıkarması hakkında son derece çarpıcı bir sahneydi bu. daha da etkili olanı; ekipçe verdikleri son konserde, konser çok iyi şekilde bitmişken adam bir anda mikrofonun başında başlıyor bazı isyanlarını dile getirmeye... oysa ki konser sırasında o sıralar ona küskün olan karısı gayet de yumuşamıştı ona karşı. fakat adamın hıncı onu o kadar kör etmiş ki, karısına bakmayı bırakıp kendi hırsını kusmaya başlıyor. kadın tekrar uzaklaşıyor adamdan. tabii adamdaki bu boşalımı tetikleyen bir detay da konser sırasında karısına uzattığı elini karısının tutmaması. tutsa belki de adam rahatlayıp kendine gelecek. fakat eli tutulmayınca odağı yine içindeki yangına kayıyor, başlıyor bağırıp çağırmaya. her insanın zaman zaman bu isteği vardır; alacan eline bir mikrofon, çıkaracan karşına kodumunun toplumun, bir bir anlatacan. ulan bana bakın amına koyduklarım, böyleyken böyle dicen. bu abi bir anlık gaza gelip bunu yapıyor işte orada. her şeyi siktir edip direksiyondan elini çekerek kontrolü bırakma adına etkileyici çıkıştı benim için. empati yapınca kendimi çok rahat o adamın yerine koyabildim. çünkü inandığım bazı doğruları herkes bilmeli amk! hepimizin içindeki bu istek zaman zaman taşmak ister. ikili ilişkilere dair vurguladıkları tespitler de çok leziz. kadının yas tutarken, kendisine destek olmaya gelen kocasına sarıp alenen kavga çıkarmak için laf sokması, adamın bunu fark edip -yasın dolayısıyla- kavga çıkarmak istiyorsun demesi, kadının devam etmesi, adamın durumu fark etmesine rağmen kadına istediğini vererek kavga çıkarması, karşılıklı kırıcılık... yası ikiye ayırmaları da güzeldi. bazı yas vardır birlik olarak tutulur. bazısı vardır, ne yazık ki tamamen bireyseldir. bu filmdeki yaslar bireyseldi. iki kişi aynı acıya maruz kaldı ama genel olarak bireysel süründüler. bir ara birleşmeyi de denediler. tutulan yası birleştirmek için evin içinde bazı değişiklikler yapıyorlar. ortak aktivite, tıpkı eski günlerdeki gibi... akabinde sevişiyorlar ama bu sevişme eskisi gibi olmuyor. iki yaslı beden, iki bitik kafa... arzu, tutu, şevk yok o sekste. tamamen acılarından bir nebze de olsa kaçmak için yapıyorlar. işe yaramayacağını bile bile deniyorlar kaçmayı. yaramıyorlar da zaten. kadın orgazm olacağı yerde başlıyor hüngür hüngür ağlamaya. dağılmak kaçınılmaz. . *** birkaç paragraf yazdıktan sonra o kısımlarda hayati spoiler'a girdiğimi fark edip o paragrafları sildim :d galiba bu entrynin sonuna yaklaştık. çünkü spoiler konuşmak istemiyorum. velhasıl; kaliteli yapımdır. fırat albayram'ın oyunculuğu için bence bir şans verin xd
      1ilk alıntıdaki sahneyi izlemek isteyenler için; https://www.instagram.com/reel/CwfrTWRMpEF/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng== - rapunzel the brunette 05.11.2023 00:16:28 |#4636739
      1spoiler yememek için entiriyi okumadım umarım entiride bu sahnenin linki yoktur. - rapunzel the brunette 05.11.2023 00:17:00 |#4636740
      0entryde hayati spoiler yok, kabaca konuştum. ancak dilerseniz izledikten sonra okuyabilirsiniz, size kalmış. - louis froziel 05.11.2023 00:22:21 |#4636747
      butun yorumlari goster (4)